Beden Eğitimi Ve Eğitim Portalı
  Resim Dersi
 


RESİM NEDİR?

Resim Sanatı
Resim sanatı, özlem, duygu ve düşüncelerin belli estetik kurallar çerçevesinde iki boyutlu bir düzlem üzerine yansıtılmasına dayanan sanat dalı. Resimde hacim, mekân, hareket ve ışık etkileri, resimsel öğeler aracılığıyla elde edilir; bunlar biçim,
çizim, Drawing, design, graphy renk, ton farklılıkları, doku özellikleri vb'dir. Öğelerin çeşitli biçimlerde bir araya getirilmesi resmin kompozisyonunu oluşturur. Renk, ışığın değişik dalgaboylarının gözün retinasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır. Bu algılama, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ki bunlar renk tonu veya renk olarak adlandırılır.
Kompozisyon gerçek ya da gerçekdışı olay ve olguları anlatmaya, bir öyküyü betimlemeye ya da yalnızca soyut görsel imgeler yaratmaya olanak verir.

Eski kültürlerde toplum üretilecek resimlerin konusunu, tekniğini, biçimini, malzemelerini denetim altında tutar, yapıtların s niteliğini (örn. dinsel, bezemeci, eğitsel, eğlendirici vb) belirlerdi. Ressamlar yaratıcı bir sanatçıdan çok becerikli bir zanaatçı gibi görülürdü. Daha sonraları Uzakdoğu'da ve Rönesans Avrupası'nda bağımsız sanatçılar çıkmaya başladı. Bunlar yapıtlarının altına adlarını yazıyor, taşanında ve bazen de konu seçiminde söz sahibi oluyor, işverenleriyle (koruması altında çalıştıkları kişiler) kişisel ilişki kuruyor, toplumda saygı görüyorlardı.

19. yüzyılda sanatçıya sürekli bir çalışma ortamı sağlayan işverenler giderek yok olmaya başladı. Sanatçılar topluma yalnızca galeriler ve müzeler aracılığıyla ulaşabilir duruma geldiler. Artık yaşamlarını ödüllerle ya da devletten ve sanayi kesiminden aldıkları siparişlerle sürdürüyorlardı. Değişen bu ortam içinde sanatçılar kendi anlatım dillerini geliştirme, yeni ve alışılmadık biçim, malzeme ve teknikleri deneme özgürlüğüne kavuştular. Özellikle Batı sanatında egemen olan, geleneksel sınırları sürekli zorlama eğilimi, art arda yeni üslupların ortaya çıkmasına yol açtı. Sanatla ilgili yayınların artması, gezici sergilerin düzenlenmesi, sanat merkezlerinin kurulması da bu olguyu destekleyen başka etkenler oldu.

Resmin öğeleri

Resmin biçimsel tasarımı çizgilerin, biçimlerin, renklerin, tonların, doku özelliklerinin anlatımcı bir düzen içinde bir araya getirilmesiyle oluşur. Renklerin ve imgelerin bir araya getirilmesi içerik açısından betimsel ya da simgesel anlamlar taşıyabilir. Ama bir duyguyu, uyumu, gerilimi ya da mekân, hacim, hareket, ışık gibi görsel kavramlan yansıtmada, içerikten çok renk ve biçimin ilişkisi önem kazanır.

Çizgi, içerdiği anlatım gücüyle resmin önemli öğelerinden biridir, ince, kalın, düz, kesik, doğru, eğri, dalgalı, kırık çizgiler yineleme ya da karşıtlık duygusu uyandırmak amacıyla kullanılır. Çizgilerin arasındaki alanların değişik renk ve tonlarla boyanması ise hacim, ağırlık, mekân içindeki konum, doku gibi nitelikleri belirler.

Biçim ve kütle de kompozisyonun oluşmasında önemli bir öğedir. Çocukların, içgüdüsel olarak gördüklerini geometrik biçimlerle ifade etme yöntemini
Paul Klee ya da Jean Dubuffet gibi bazı çağdaş sanatçılar da benimsemiştir. Bir kare ya da daire, bakışı kendi merkezine doğru çeker. Bir ikizkenar üçgen sağlamlık duygusu uyandırır, buna karşılık tepesi üstünde duran bir üçgen dengesiz bir durumu belirtir. Elipsler, paralelkenarlar, dikdörtgenler süreklilik, durağanlık duyguları verir. Biçim ve kütleler arasında kalan boşluklar da kompozisyona katkıda bulunacak biçimde değerlendirilir.

Bir başka resim öğesi olan renk bir çok üslupta bezeme ve betimleme amacıyla kullanılmıştır. Üç temel renk kırmızı, mavi ve sarıdır; bütün öteki renkler bunların karışımlarından türer. İkincil renkler mor, turuncu ve yeşildir; bunların temel renklerle ve birbirleriyle karıştırılması çeşitli ara renklerin ortaya çıkmasına yol açar. Ton bir rengin görece koyuluk ya da açıklık derecesi ya da değeridir. Örneğin Rembrandt koyu, Claude Monet ise açık tonlar kullanmışlardır.

Her rengin bir de karşıtı vardır.

Temel renklerin karşıtı, öbür. iki temel rengin karışımından elde edilen ikincil renktir. Buna göre kırmızının karşıtı yeşildir. Renkler tek başlarına ya da ikili üçlü kümeler halinde kullanıldığı zaman farklı etkiler yapar, olduklarından daha açık ya da daha koyu, daha sıcak ya da daha soğuk görünürler. Rengin karmaşık dinsel ya da simgesel anlamları herkesçe kolayca anlaşılmazsa da, bazı renklerin bileşimlerinin yarattığı uyum ve uyumsuzluklar herkes tarafından, farklı derecelerde de olsa algılanır. Ressamlar rengin bu ve benzeri özelliklerini bilinçli ya da içlerinden geldiğince kullanarak farklı görsel algılamalar, hatta yanılsamalar yaratır ve bunları bir anlatım aracı s olarak kullanırlar.

Nesnelerin yüzleri pütürlü ya da parlak, girintili çıkıntılı ya da düz olabilir. Bu özellik resmin dokusal niteliklerini belirler. Alm. Ellipse (f). Fr. Ellipse (m), İng. Ellipse. Verilen iki noktaya uzaklıkları toplamı sâbit olan noktaların geometrik yeri. Verilen bu iki noktaya “elipsin odakları” denir. Elips, aynı zamanda bir koni ile bir düzlemin ara kesitinden ibâret olan kapalı ikinci dereceden bir eğridir.

Hint ya da sezindirme, ima; belirti, isaret; yararli ögüt,ima etmek, dokundurmak, sezindirmek, çitlatmak

İslam sanatı gibi bazı bezemeci sanat türlerinde doku, geometrik örgelerin yinelenmesiyle elde edilir. Batı sanatında ise, özellikle İslam, Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir.

Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.

ortaçağda doku, dökülmüş yapraklar, yağan kar ve kuşların uçuşu; gibi doğadan alınan örgelerin yinelenmesiyle verilir. Ortaçağ (Middleage)

Milattan Sonra 5. yüzyıl ve 13. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adı. Bu kelime 17. yüzyıldan beri Avrupa tarihi sözkonusu olduğunda, kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram, genellikle insanların öznel bilincinde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez. Ancak, bütün bu nedenlere rağmen, tarih kitaplarında Roma imparatorluğunun bölünme tarihi (M.S. 395) yada son Batı Roma İmparatorluğunun düşüş tarihi (476) gibi

Noktacılık tekniğinde kullanılan küçük fırça vuruşlarıyla elde edilen yüzeylerde de ışıltılı bir doku görülür.

İki boyutlu bir yüzey üstünde hacim ve mekân duygusu uyandırabilmek için perspektif kurallarını uygulamak gerekir. İnsanlar nesnelerin kendilerinden uzaklaştıkça küçüldüğünü, paralel çizgilerin bir noktada kesişir gibi göründüğünü, düzlemlerin birbirine yaklaşır gibi olduğunu gözlemişler, bunu da kâğıt ya da tuvale aktarmaya çalışmışlardır. Buna karşılık çocuklar ve "ilkel" insanların mekân algılayışı bütünüyle farklıdır (bak. ilkel sanat). Onların resimlerinde nesneler birbirinden bağımsız birimler olarak ele alınır; her biri, onu en iyi anlatacak bakış açısıyla verilir; hatta görece önem taşıyan nesne ya da figürler ötekilerden daha büyük gösterilir. Aynı uygulama Rönesans öncesi Batı sanatında da bazı dinsel konulu resimlerde görülür.

Çok bakış açılı mekân anlayışı birçok resim üslubunda kullanılmıştır. Örrneğin

Eski Mısırlılar figürün baş ve ayaklarını yandan, gözlerini ve gövdesini ise önden göründüğü gibi çizmişlerdir. Rönesans öncesi Avrupa resmi ile İslam minyatürlerinde de benzer bir derinlik uygulaması kullanılmıştır. Minyatürlerde dikey yüzeyler karşıdan göründüğü gibi, yatay yüzeyler ise plan biçiminde, sanki tepeden görünüyormuş gibi çizilir. Bu da minyatüre alışılmadık bir üst üste binmişlik duygusu verir.

19. yüzyılın sonlarına doğru Cezanne, Rönesans'tan beri kullanılan resim mekânını değiştirmiş, yatay düzlemleri eğik bir eksende vererek, dikey yüzeylerin resim yüzeyinde öne doğru çıkmasını sağlamış ve derinlik etkisini yüzeyler aracılığıyla yaratmıştır. Cezanne'ın bu uygulaması daha sonra kübist ressamlarca daha da ileriye götürülmüş, nesnelerin bütün yüzeylerinin görüntüleri birbirini izler biçimde verilmiştir. Günümüzde mekân yaratmada kullanılan bu algısal ve kavramsal yaklaşımlar bazen aynı kompozisyonda birlikte de yer alır.

Ressamlar çok eski zamanlardan beri iki boyutlu bir düzlem üstünde zaman ve hareket duygusu uyandırmaya çalışmışlardır. Bunların en bilinen örneklerinden biri dizi resimler, bir başkası ise, bir defterin yapraklarının çevrilmesinde olduğu gibi, birbirini izleyen görüntülerdir. Hem Doğu' da, hem de Batı'da sanatçıların bir öykünün çeşitli aşamalarını aynı resmin içine yerleştirdikleri görülür. Kübist ressamlar zaman duygusunu, ele aldıkları nesnenin içinde bulunduğu mekânla ilişkili olarak işlemişler, gelecekçiler de bu noktadan yola çıkarak ağır çekim filmlere ya da hareket halindeki bir nesnenin arkasında bıraktığı izleri de gösteren fotoğraflara benzer resimler üretmişlerdir.

Bir resmin tasarlanmasında çeşitli ilkeler uygulanabilir. Anlatılmak istenene göre simetrik olan ya da olmayan, derinlik duygusu güçlü ya da güçsüz olan, geometrik ya da doğal biçimlere ağırlık veren, ele aldığı nesneler arasında altın oran gibi ilişkiler kuran ya da kurmayan, gerilim yaratan ya da yaratmayan düzenlemeler yapılabilir.

Resmin malzemesi

Resimde çok çeşitli malzemeler kullanılabilir. Önce üstüne resim yapılacak yüzey belirlenir. Bu, kâğıt, karton, mukavva, kontrplak, ahşap gibi görece katı bir yüzey olabilir. Dokunmuş bir kumaş ya da muşamba gibi daha yumuşak bir yüzey de seçilebilir. Duvarlar, cam yüzeyler (vitray) ya da seramik (vazolar) üstüne de resim yapılabilir. Bir yüzeye, üstünde görünebilecek biçimde boya uygulanır. Boyalar bitkilerden, metal ve minerallerden, bazen de hayvanlardan elde edilebildiği gibi, yapay olarak da üretilebilir. İlk boyalar yanmış dal ya da kemik artıklarından yapılmıştır. Çini mürekkebi de isten elde edilir. Boyalar katı olarak da, su ya da başka bir sıvı içinde eritilerek de kullanılır. Uzun süre yumurta akı ya da şansı (bak. tempera) katılarak üretilmiş suluboyalar kullanılmıştır. Yağlıboya, ince öğütülmüş toprak boyalarla ketentohumu yağının (beziryağı) kolay sürülebilen bir macun kıvamına gelinceye kadar yoğrulmasıyla yapılan bir boya türüdür. Çeşitli suluboyalar da boyarmaddenin arapzamkı ve öd ile karıştırılmasıyla yapılır ve kullanılırken suyla yumuşatılır. Suluboya, uygulandığı yüzeyi tümüyle örten yağlıboyaya karşılık altındaki yüzeyin dokusunu ya da daha önce sürülmüş boyayı gösteren bir boya türüdür, fırça izi bırakır. Guvaş ise suda eriyen, çabuk kuruyan ve sürüldüğü yeri fırça izi bırakmadan örten bir boyadır.

Günümüzde yapay malzemelerden üretilmiş boyalar da kullanılır. Bunların en önemlileri boya tozlarının akrilik reçinelerle kanştırılmasıyla yapılanlardır. Yağlıboyanın bazı özelliklerini taşıyan bu boyalar çabuk kurudukları, fırça izi bırakmadıktan, mat ve sudan etkilenmeyen bir yüzey oluşturduktan, esnek, dayanıklı ve kolay temizlenebilir olduklan için seçilir. Kuruduktan sonra ve zaman içinde renkleri koyulaşmaz. Bu boyaların yanı sıra, görece katı çubuklar biçiminde üretilmiş çeşitli mumboya, pastel, renkli tebeşir türleri vardır. Alkolde ya da suda eriyen boyaların kullanıldığı keçe uçlu kalemler de bunlara eklenebilir.

Boyaların resim yapılacak yüzeye uygulanma biçimleri de çeşitlidir. Hem yağlı, hem de sulu boyada kullanılan en yaygın yöntem boyanın fırçayla sürülmesidir. Bundan başka mala, ıspatula, sünger, merdane gibi araçlar kullanılır. Çeşitli püskürtme, akıtma, damlatma, fışkırtma, fırlatma yöntemleri de vardır. Kuru boyalar ise resim yüzeyinde iz bırakacak biçimde kâğıda sürtülür. Tüy, kamış, çelik uç gibi sert bir araç, sulu bir boyaya batınlır, sonra bir yüzey üstünde dolaştınlırsa, boya görece ince bir çizgi biçiminde yüzeye aktanlmış olur. Boyaların yüzeye uygulanması sırasında cetvel, gönye gibi yardımcı araçlar da kullanılabilir. Bir kompresör aracılığıyla boya püskürtmeye yarayan pistoleler günümüzde iyice küçülerek kalem gibi kullanılır duruma gelmiştir.

Tarihsel gelişme

Resim sanatının, etkileyici bir anlatım aracı olmasının yanı sıra bezemeci yönünün de bulunması, tarihin en eski zamanlarında bile en yaygın sanat dallarından biri olmasına yol açmıştı. Hem Doğu'da, hem de Batı'da çok eski çağlardan beri resim yapılageldi. Sanat tarihçileri de resmin zaman içindeki gelişmesini ülkelere, dönemlere ve akımlara göre ayırarak incelediler, tekniklerine ve sanatçılarına ilişkin bilgiler verdiler. Sanat tarihinde rastlanan ilk resim örnekleri duvar resimleridir (bak. duvar resmi). Üst Paleolitik Çağdan (y. 4010 bin yıl önce) kalma mağara resimlerinden başlayarak bu gelenek Eski Mısır'da ve Ege uygarlıklarında da kesintisiz sürmüştü; daha sonra Rönesans'ta Mısırın ilk devirleri(4 binyıl-M.Ö.16. yy)

Geç Minos ve Girit Kralı. Klasik mitolojide sertliği ve adalete saygısıyla ünlü Girit monarşisinin efsane kralı. Adından ötürü bu monarşiye Minoyen denmiştir. Mutluluk demek olan Minos adı, Firavun yada Ceasar gibi, belki de sadece hanedan ünvanıdır. Dante Alighieri'nin İlahi Komedya ( Divina Commedia )'sında cehennemde yargıçlık yapan şeytana verdiği ad. Dante Minos'a bu görevi veriyor.

Miken uygarlıklarında vazo resmi ortaya çıktı. Bu dönemde çoğunda denizle ilişkili örgelerin işlendiği vazo resimleri en yetkin düzeye Yunan uygarlığının kırmızı ve siyah figürlü vazolarında ulaştı (bak. kırmızı figür tekniği; siyah figür tekniği).

İÖ 500 dolaylarında vazo resminde Eksekias ve Amasis Ressamı gibi ustalar ortaya çıktı. Klasik dönemin sonlarına doğru İÖ y. 400'lerde vazo resminde bir gerileme başladı. Duvar resmi ise sürekli yeni tekniklerin denendiği yeni bir evreye girdi. Bu dönemde Apollodoros, Zeuxis, Apelles ve Parasios gibi ressamlar Yunan yapılarını bezeyen anıtsal duvar resimleri yaptılar.

Roma döneminde de Etrüsk geleneğinin bir devamı olarak özellikle mezarların resimlerle bezenmesi yaygındı. Sonraları Pompei'de olduğu gibi evlerin duvarları da boydan boya öyküsel sahnelerin ele alındığı duvar resimleriyle bezendi. Roma'da portre geleneği her ne kadar heykel sanatındaki ileri düzeye erişemediyse de, dönemin ünlü kişilerini betimleyen tek ya da grup portre resimleri yapıldı.

Erken Hıristiyanlık döneminde resim sanatı ancak 2. yüzyılın sonlarına doğru gelişmeye başladı Bu döneme ait örneklerin çoğu gene duvar resmi türündeydi. Genellikle dinsel konuların işlendiği bu resimlerle katakomplardan kiliselere kadar birçok yapı bezendi. Duvar resminin yanı sıra ilk örneklerine Roma döneminde rastlanan kitap resmi de özellikle dinsel metinleri bezeme amacıyla kullanıldı ve sürekliliğini Rönesans'a değin sürdürdü. Bizans sanatında ortaya çıkan ikonlar Doğu Hıristiyan sanatında kitap ve duvar resimleriyle birlikte bütün ortaçağ boyunca varlığını korudu; özellikle Rusya'da 15-17. yüzyıllar arasında Novgorod, Moskova ve Stroganov okulları Moskova okulu; Novgorod okulu; Stroganov okulu) çevresinde gelişimini sürdürdü.

Avrupa'da Karanlık Çağlar sırasında sanatta genel bir gerileme izlendiyse de duvar resmi geleneği bütünüyle yok olmadı; ama ağırlık kitap resmine kaydı ve çok sayıda resimli İncil yapıldı. Karolenj sanatı da kitap resimleri açısından önemli bir dönemdi. Charlemagne'ın kurduğu saray okulunda çok sayıda yazma üretildi.

11. yüzyılın ikinci yansında romanesk dönemle birlikte sanatta da yeni bir atılım görüldü (bak. romanesk sanat). Romanesk yapıların duvarına resimler yapılıyor, birçok ülkede de dinsel konulu yazmalar resimlerle bezeniyordu. 12. yüzyılda Konstantinopolis'ten ( İstanbul) birçok yazma, ikon ve pano resmi Avrupa'ya taşındı; bu da süregelen Bizans sanatı etkisinin artmasına yol açtı. Gotik dönemde Bizans etkileri sürerken, 13. yüzyılın ortalarında kitap bezeme, vitray, pano resmi ve freskte yeni bir anlayış kendini göstermeye başladı. Giotto gibi İtalyan, Hubert ve Jan van Eyck, Hugo van der Goes ve Rogier van der Weyden gibi Flaman ressamlar anıtsal yapıtlanyla geç gotik dönemin temsilcileri oldular. Bu ressamların yapıtlarında henüz klasik öğeler yoksa da, Bizans geleneğine göre daha yumuşak ve gerçekçi bir üslup geliştirdikleri ve böylelikle Rönesans sanatına bir temel hazırladıkları görülür.

Rönesans resmi insanı merkez noktasına alıp onu hem gerçekçi, hem de ideal güzelliği içinde göstermeye çalıştı. Ama Rönesansı izleyen maniyerizm, klasik güzellik ideallerini bozdu, resimlere öznel bir gerilim, bir huzursuzluk duygusu katmaya yöneldi. Rosso Fiorentino, Jacopo da Pontormo gibi Floransalı sanatçılar bilinçli olarak Leonardo, Michelangelp ve Raffaello'nun uyumlu ve doğalcı tavırlarından uzaklaştılar. Bu dönemde Kuzey ülkelerinde henüz Rönesans geleneği sürmekteydi. Almanya'da Rönesans ilkelerini ilk uygulayan sanatçılardan biri Albrecht Dürer'di. Flandre'da bu üslubun en önemli temsilcisi Pieter Bruegel (Yaşlı) oldu. Gerek Flandre, gerekse Felemenk'te maniyerizm, İtalyan sanatının özelliklerini yansıttı. 17. yüzyılda gelişen barok sanat, maniyerizmin aşırılığına bir tepki olarak yüksek Rönesans ilkelerine geri dönüştü. Bu dönemde Carracci doğalcı üslubuyla, Caravaggio ise özellikle ton geçişlerinde uyguladığı yeniliklerle (bak. Çaravaggioculuk sanatçıları ile Camille Corot'nun yapıtlarında buldu. Manzara resmi de bu dönemde yetkin bir düzeye ulaştı.Batı'da modern sanat birçok uzman tarafından ) öne çıktılar. Barok sanat İspanya ve Portekiz'de de El Greco ve Francisco Pacheco'nun sanatında ifadesini buldu. Ribera, Caravaggioculuğu İspanya'da uygulayan ilk ressamdı. Flandre'da ise Rubens, İtalyan etkisinde bir barok sanatın temsilcisi oldu. 18. yüzyılın sonlarına doğru beliren yeniklasik üslup ise barok sonrası rokokonun aşın bezemeci yaklaşımına bir tepki olarak Klasik sanatın yalınlığını yeğledi (bak. klasikçilik), klasik temaları çizgisel bir yaklaşımla ele aldı. Yeniklasik akım yetkin düzeye Fransa'da çıktı; bu üsluba damgasını vuran sanatçı JacquesLouis David'di. 19. yüzyılda romantizm 18. yüzyılın materyalizmine karşı çıkarak duygusal bir bakış açısına yöneldi. Bu dönemde edebiyat yapıtlarından kaynaklanan resimler yapıldı; İngiltere'de William Blake ve OnRaffaellocular Fransa'da Eugene Delacroix bu akımın önde gelen temsilcileriydi. Gene aynı sıralarda gelişen gerçekçilik, nesne ya da olguları gerçek yaşamda olduğu gibi anlatmayı amaçlamıştı; akımın en önemli temsilcisi Fransız Gustave Courbet'ydi. Doğalcılık doğayı olduğu gibi betimleme eğilimiyle bir anlamda gerçekçiliğin uzantısı gibiydi. En güzel ifadesini Fransa'da Barbizon okuluizlenimcilikle başlatılır. 1870'lerin ortalarında Claude Monet ve arkadaşlarının geliştirdiği izlenimcilik, yüzyıllardır süregelen akademik tavra bir karşı çıkıştı. Anlık izlenimleri ışıltılı renklerle yansıtan bu akım 1880'lerde yeniizlenimciliğin divizyonizm tekniği ile yeni bir anlatım biçimine ulaştı. Paul Signac ve Georges Seurat'nın geliştirdiği bu akımda renkler, bilimsel özellikleri çerçevesinde kullanıldı. 20. yüzyılın başlarında Fransa'da foyistler , Almanya'da da Die Brücke ve Der .Blaue Reiter sanatçıları 4ışayurumculuk( Jf akımının en = önemli temsilcileri oldu. Dışavurumcu resimlerde görece kaba fırça vuruşlan, sanatçıların duygularını dile getirme aracı olarak kullanıldı. Kalın dış çizgiler, parlak renkler ve biçim bozmalar da bu akımın temel özellikleriydi. 20. yüzyıl akımlarının bir özelliği, ilkelerin genellikle tek tek sanatçıların atılımıyla belirlenmesi VJ; ardından, bir grubu sürüklemesiycli. Örneğin kübizm Picasso ve Braque'ın nesneleri parçalayıp sonradan bir araya getirme denemelerinin bir sonucuydu. Pürizm mimar Le Corbusier ve Amedeo Ozenfant'm, gelecekçilik Marinetti'nin, dadacılık Marcel Duchamp' in, gerçeküstücülük de yazar Andre Breton'un çevresinde toplanan sanatçılar tarafından geliştirilmişti. 1910'ların ortalarında Rusya'da ortaya çıkan ışıncılık, yapımcılık ve süprematizm akımlarıyla, aynı yıllarda Mondrian'm geliştirdiği öğecilik 20. yüzyılın ilk salt soyut akımları oldu.

II. Dünya Savaşı yıllarında Fransa'nın işgali, resim merkezinin Paris'ten New York'a kaymasına yol açtı. Savaş dolayısıyla Avrupa'yı terk eden birçok öncü sanatçı ABD'ye yerleşti ve 1940'ların ortalarında New York'ta soyut Dışavurumculuk|dışavurumculuğun oluşmasına katkıda bulundu. 1960'larda ve 1970'lerde ABD'de gelişen renk alanı resmi, hareketli soyut, pop sanat, foto gerçekçilik pop sanat ve minimal sanat gibi akımlar, temelde soyut dışavurumculuktan etkilenmiş, onun ilke ve tekniklerinden yararlanarak kendi özgün anlatımlarını geliştirmişlerdi. 1970'lerde kavramsal sanat ortaya çıktı. 'Sanat yapıtının somut bir ürün olmadığını, "kavramlar"dan kaynaklandığını savunan bu akım, gerek ABD'de, gerekse Avrupa'da birçok yandaş buldu ve farklı anlatım biçimleriyle etkisini 1980'ler boyunca sürdürdü. İlk belirtileri 1970'lerde görülen "yeni figürasyon" ise kavramsal ya da soyut yerine dışavurumcu öğelerin ağır bastığı figüratif bir eğilimdi. Eğilimlerin çok çeşitlendiği 1970'lerin ve 1980'lerin en göze çarpan niteliği, neredeyse her ressamın kendi başına bir akımın temsilcisi haline gelmesi oldu.


RESİM TEKNİKLERİ

SİYAH – BEYAZ RESİM
Siyah lekelerin beyaz kağıt üzerinde dengeli dağılması, siyah – beyaz çalışmayı oluşturur. Siyah çini mürekkebi yada siyah guvaş boya ile çalışılır. Mürekkep sulandırılmadan çalışılır ve kağıt ıslatılmaz. Açık yerlerde doğrudan kağıdın beyazlığından yararlanılır. Koyu yerler mürekkeple boyanırken gri yerlerde de çizgi kullanılır. Açık koyu dengesine dikkat edilmelidir. Kolay ve zevkli bir tekniktir. Siyah kağıda beyaz guvaş boya ile de çalışılabilir.

Damlatma tekniği ile çocuğu açık koyu zevki verme en kolay çalışma yoludur. Bu teknikte kağıt ıslatılır ve ıslak kağıda mürekkep damlatılır. ( Duvar süsü, kaplık yapılabilir. )

LAVİ RESİM
Çini mürekkebinin sulandırılmasıyla yapılan bir çalışmadır. Tek renk suluboyada kullanılabilir. Konu kağıda hafifçe çizilir yada çizilmeden de çalışılabilir. Sonra kağıt hafifçe nemlendirilir. Kenarları selobantla tutturulabilir. Kağıttaki fazla su süngerle alınır. Açık ve geniş alanlar önce boyanmalıdır. Açık ton beğenilmezse sonra değiştirilebilir, daha koyu yapılabilir. Koyu yerleri açmak zordur. Kurumadan yada sulandırılarak açılmaya çalışılabilir. Kağıt kuruyacağı içinde önce geniş alanlar boyanmalıdır. Kağıt kuruduğunda sünger yada pamukla tekrar nemlendirilebilir. Suyun yardımıyla siyahla beyaz arasında bir hayli ton elde edilir. Yalnız en az iki su kabı bulundurulmalıdır.

KURU BOYA İLE RESİM
Kuru boya, kurşun kalem özelliği gösteren renkli kalemlerdir. Çizgisel çalışmalarda tercih edilebilir. Geniş alanları boyamak biraz daha zordur.


PASTEL BOYA İLE RESİM
Çubuk şeklinde boyalardır. Yağlı ve kuru diye ikiye ayrılır. Hem çizgi hem de boyama ( leke ) çalışmalarında kullanılır. Oldukça kullanışlı bir boyadır. Çeşitli yöntemlerle çalışılır. Yan yana sürülerek, üst üste sürülerek, kazınarak başka boyalarla birlikte, ( suluboya, ispirtolu kalem, kolaj malzemeleriyle ) çalışılabilir.

MUM BOYA KAZIMA TEKNİĞİ
Çizgi ve dokuya dayanır. ( Konu bitkiler, hayvanlar olabilir. ) Öncelikle siyahın dışında kağıdın tamamı boyanır. Daha sonra yüzeyin tamamı siyahla kapatılır. Makas, çivi, iğne gibi ince uçla bir aracın yardımıyla siyah yüzeyi çizerek, yer yer tarayıp kazıyarak alttaki dokunun ortaya çıkması sağlanır.

MUM BOYA SKRAFİTTO
Kağıdın yüzeyi değişik boya ile ve değişik yönlerde boyanır. Pamuk yada mendille silinir yada kazınır.

SULUBOYA VE MUM BOYANIN BİRLİKTE KULLANILMASI
Resmin bazı yerleri beyaz bırakılıp büyük bir kısmı mum boya ile boyanır. Daha sonra suluboya kullanılır. Mumla örtülmüş yerler suluboyayı itecek, yalnızca açık kalmış yerler boyanacaktır.

SULUBOYA İLE RESİM
Konu hiç çizilmeden yada çizilerek çalışılabilir. Ancak suluboya şeffaf bir boya olduğu için çok hafif çizilmelidir. Daha sonra kağıt hafifçe nemlendirilmeli ve mümkünse kenarlarından yapıştırılmalıdır. Fırçalardaki renk üst üste değil, yan yana sürülür. Kağıt nemli olduğu için renkler kaynaşır ve çok güzel pasajlar ( geçiş ) oluştururlar. Açık tonlar su ile boya inceltilerek elde edilir. Kağıdın beyazlığından dolaylı olarak yaralanılır. Önce açık ve geniş yerler boyanır. Çünkü açık yerleri koyulaştırmak kolaydır. Beğenilmezse değiştirilebilir. Koyuyu açmak zordur. O da bir dereceye kadar nemli süngerle başarılabilir. Geniş alanlarında öncelikle boyanması kağıdın çalışma esnasında kuruyacağı içindir. Kuruyan yerler tekrar sünger yada pamukla nemlendirilir. Kağıt çok sulandırılırsa sonuçlar olumsuz olur. Kullanılan boya tüplerdeyse palete sıkılır ve sulandırılarak kullanılır. Eğer kuru cinsten ise çalışmaya başlamadan önce yumuşasın diye üzerlerine birkaç damla su damlatılır. Yanımızda bir de deneme kağıdının olmasında yarar vardır. Ayrıca en az iki su kabı olmalıdır. İnce ve kalın suluboya fırçaları da çizgisel ve lekesel çalışmalar için gereklidir.

Not: İlkokulun ikinci devresinde tercih edilmelidir. Çocuk suya hakim olamaz. Suluboya pastel yada ispirtolu kalemle birlikte de yapılabilir.

ŞEKER BOYA
Suluboya bittikten sonra kağıda tuz yada şeker serpilir.İlginç bir doku oluşturur.

GUVAŞ BOYA İLE RESİM
Kapatıcı bir tekniktir. Guvaş boya su ile çok az inceltilir. Üst üste sürülerek çalışılır. Kolay bir tekniktir. Su ile inceltilmesi bakımından suluboyaya üst üste sürülmesi bakımından da yağlıboya tekniğine benzer. Açık renkler beyaz boya ile açılır. Koyu tonlarda renge siyah katılarak elde edilebilir. ( Açık – Koyu ) Ayrıca ışıklı yerlere sarı, turuncu, gölge yerlere de mavi, mor renkler kullanılabilir. ( Işık – Gölge )

YAĞLIBOYA TEKNİĞİ
Yağlıboya, yağlıboya fırçaları ile yapılır. Boya üst üste sürülür. Kapatıcı bir tekniktir. Boyalar su yerine bezir yağı ile inceltilir. Spatula ile de çalışılabilir. Böylece farklı bir doku, değişik bir görüntü elde edilebilir. Yağlı boya kağıda yada tuval üzerine çalışılabilir. Fırçalar tiner ile yıkanmalıdır. Çalışma yöntemleri değişebilir. Ama tercihen önce açık tonda çalışmaya başlanması uygundur.

TUTKALLI BOYA İLE ÇALIŞMA
Plastik tutkalla ( soğuk beyaz tutkal ) toz boya ( nalburlarda satılıyor ) karıştırıp su ile inceltilebilir. Kartona ve beze çalışılır. Toz boyanın su yada yağ ile karıştırılan iki çeşidi vardır.

EKOLİN BOYA
Sıvı şeklinde suluboyalardır. Renkli mürekkeplerdir. Su ile daha da inceltilebilir. Suluboya tekniğinde olduğu gibi çalışılır.


AKRİLİK BOYA
Su ile inceltilir. Boya üst üste sürülebilir. Oldukça kullanışlı bir tekniktir. Yağlıboya tekniğinin etkisini verir. Suyla inceltilmesi bakımından da guvaş boyaya benzer.

CAM BOYASI
Cam üzerine uygulanır, ya doğrudan cama çalışılır yada resim, kağıda çizilip camın altına yapıştırılır. Fırça ile çalışılır. İstenirse çerçevelenir ama altına mukavva konmaz.

KUMAŞ BOYASI
Resim, kumaşa karbon kağıdı vasıtasıyla kopya edilir. Altına mukavva, mukavvanın üzerine de emici bir kağıt konulur. Böylece boyanın kumaşta yayılması önlenebilir. Çizgiler ince fırça ile çizilip içi boyanır.

YALDIZ – BRONZ BOYA
Parlak bir boyadır. Toz yada hazır bulunur. Beyaz ve altın renklidir. Bakır sarısı renginde olanı da vardır. Yağsız olan tüm yüzeylerde kullanılabilir. Fırça ile çalışılır. Fırça, iş bittikten sonra tiner yada benzinle temizlenmelidir. Toz yaldızın özel yağı vardır.

PARMAK BOYASI
• 1 Ölçü soğuk su
• 1 ölçü çamaşır kolası
• 2 Ölçü sıcak su
• 1 Ölçü sabun tozu
• 1/10 talk pudrası
• 1/5 toz boya ( suda eriyen )
Kola soğuk su ile karıştırılır. Sıcak su karıştırılarak pişirilir. Toz sabun, talk pudrası, istenilen renkte toz boya eklenerek karıştırılır, soğutulur. Kağıt hafif ıslatılır. Çocuklar parmaklarıyla resim yaparlar. Su ile temizlik yapılır.

SPREY BOYA
Basınçlı kutularda sunulan bir boya çeşididir. Püskürtmeden önce çalkalanır. Üstündeki düğmesine basılarak püskürtülür. Her alana çalışılabilir.

PÜSKÜRTME
Kağıdın üzerine çeşitli objeler konulabilir. Diş fırçası ile boya kağıda püskürtülür. Objeler olmadan da püskürtme yapılabilir. Filit pompası, ince tel vb şeyler püskürtme için kullanılabilir.

KARIŞIK TEKNİK
Çeşitli boyalar hatta kolaj malzemeleri bir arada kullanılabilir. Ancak teknikleri çok iyi bilmek gerekir. Çünkü ayrı teknikler arası uyum önemlidir.
Beyaz tutkal kağıda sürülür yada dökülür. Üzerine suluboya sürülür.

MUM KAĞIDI
Mum eritilerek kağıdın üstüne damlatılır. Bez, kağıt yada fırça gibi gereçlerle bazı yerlere de sürülebilir. Kurutulur. Kağıdın tümü çeşitli renklere boyanır. Kurutulur. Mumlu, boyalı kağıt, iki gazete arasına konarak ütülenir. Mum bittiği zaman ütülemeye son verilir.

KOLAJ
Elişi kağıtları, gazete kağıtları, dergi vb. kağıtlar istenirse yırtılarak yada makasla kesilerek yapıştırılır. Resimler ya parçalanarak yada bütün olarak kullanılabilir. Kağıdın dışında başka malzemelerde kullanılabilir. ( İplik, kumaş, makarna vs. ) Farklı kolaj malzemeleri bir arada çalışılabilir. İplerle çalışma yapılabilir. İpler yapıştırılarak istenirse başka malzemelerle de birlikte çalışılabilir.

BİTKİ SAPI İLE RESİM
Resim çizilir. Saplar yan yana yapıştırılır. Yön önemlidir. İstenirse renkli de yapılabilir. Anilin ( kumaş ) boya karıştırılmış suya saplar atılır. Çalışma için ise saplar kaynar suya atılıp yarılır, açılır, ütülenir.

MOZAİK RESİM
Cam, taş, seramik, ****l, kağıt vb. gereçler yan yana dizilip yapıştırılarak yapılır. Resim önceden çizilir.

BASKI RESİM

LİMON BASKI : Limon ortasından kesilip boyanır ve baskı yapılır.

SOĞAN BASKI : Soğan ikiye bölünüp boyanır ve baskı yapılır.

YAPRAK BASKI : Çeşitli yapraklar boyanır ve baskı yapılır.

FIRÇA BASKI : Çeşitli kalınlıkta suluboya fırçaları boyanır ve baskı yapılır.

BEZ BASKI : Çeşitli dokulardaki bezler boyanarak baskı yapılır.

İP BASKISI : Kağıt ikiye katlanır. İp boyanır. İpin bir ucu kağıdın içine çeşitli şekillerde yerleştirilir. Kağıt ikiye katlanır. Bir elle bastırılır. Diğer elle ipin diğer ucu çekilir.

KAĞIT BASKI : Kağıtlar buruşturularak boyanır, baskı yapılır.

SÜNGER BASKI : Dokulu süngerler boyanır ve baskı yapılır.

EL BASKISI : El boyanır, baskı yapılır.

MONO BASKISI : Cama boya sürülür. Üzerine kağıt yerleştirilir, bastırılır ve kaldırılır. Aynı işlem şu şekilde de yapılabilir. Kağıt ikiye katlanır, bir tarafına boya sürülür, katlanır ve kaldırılır.

PATATES BASKI : Patates ortadan kesilir. Üzerine resim çizilip oyulur. Yüksekte kalan yerler boyanır ve baskı yapılır. İşlem yinelenir.

ŞABLON BASKI : Mukavva, karton gibi kalın kağıtlar istenilen şekilde oyulur. Boyalı süngerle ana kağıda baskı yapılır. Sünger sürülerek değil, tampon yapılarak baskı gerçekleştirilir. İşlem yinelenir.

LİNOL AĞAÇ BASKI

MALZEMELER

• Ağaç oyma takımı ( Linol oyma takımı )
• Linolyum –Ağaç ( armut, şimşir )
• Merdane ( sünger )
• 3. Hamur kağıt
• Matbaa mürekkebi
• Bez
• Cam

Resim doğrudan kalemle çizilebilir yada tersinden karbon kağıdı ile linolyuma ağaca kopya edilir. Açık yani beyaz kalmasını istediğimiz yerler oyulur. Koyu olacak yerler yüksekte kalır. Gri ise çizgiyle elde edilir. Oyma işi bitince zımparayla zımparalanır. Merdane ile ağaca-linolyuma mürekkep verilir. İyice yedirildikten sonra paspartulu bir şekilde kağıt konur. Kaşık yada el ayası ile mürekkep kağıda yedirilir. Bu işlem preste de yapılabilir. Baskı istenildiği kadar tekrarlanabilir.


FOTOĞRAFLARLA OPTİK İLLÜZYONLAR YAPIMI

Fotoğraflar çeşitli kalınlıkta şeritler halinde kesilir. Bu şeritler kaydırılarak yapıştırılır.

KAĞIT OYMA
Kağıt katlama, kesme ile yapılır. Siyah-beyaz yada renkli kağıtlarla yapılır.

KAĞIT ÖRGÜ
Elişi kağıdı yada fon kağıtlarıyla yapılır. Elişi kağıdının üst tarafından 2 cm bırakılır. Yanlamasına istenilen aralıklarla şeritler kesilir. Örgü yapacağımız kağıtlar ister düzgün ister farklı bir şekilde kesilir. Bir alttan, bir üstten yada iki alttan bir üstten veya daha da farklı aralıklarla geçirilerek örülür.

KUMAŞTA MOTİF
Kalın, dokulu kumaşlar alınır. ( çuval vb. ) iplikler çekilerek motif oluşturulur.

TUZ SERAMİĞİ
Bir ölçü un, yarım ölçü tuz, yarım ölçü su 1/5 ölçü toz şap hazırlanır. Renkli çalışılmak istenirse toz boya ilave edilir. Her renk ayrı hazırlanır. Naylon içinde soğuk yerde saklanır. Un, tuz, şap karıştırılır. Azar azar su ilave edilerek iyice yoğrulur. Kıvamı iyi ise su ilave edilmez, yapışıyorsa tuz ilave edilir. İstenirse çalışma bittikten ve kuruduktan sonra verniklenebilir.

SERAMİK
Un ve beyaz tutkal karıştırılır. Çok az bademyağı ilave edilir. Renkli istenirse guvaş boya ilave edilir. Un yerine nişasta da kullanılabilir. Naylon torbada ve buzdolabında saklanır.

VİTRAY
Resim kağıdına yada siyah fon kağıdına resim çizilir. Tüm çizgiler çift çizilmelidir. Çizgilerin tümü birbirine yada kenar boşluğuna bağlantılı olmalıdır. Çizgilerin dışındaki alanlar oyulur. Altına renkli jelatin yapıştırılır.

SULUBOYA BATİK
Desen kalemle hafifçe çizildikten sonra suluboya ile işe başlanır. Suluboya çizgilere değmeyecek şekilde yapılır. Kalın çizgiler boyasız bırakılır. Suluboya işlemi bittikten sonra kağıdın tümü siyah çini mürekkebiyle kaplanır. 10 -15 dakika sonra hızlıca akan suyla yıkanmalıdır. Suluboya ile kaplı yerlerin üstündeki yer yer yıkanır. Öte yanda açık bırakılmış çizgi yada yüzeylerin içine işlemiş olan mürekkep de o yerleri siyaha boyamıştır. İstenirse üstüne vernik sürülebilir.


BATİK
Bağlama batik; açık renkli kumaş iple bağlanır. Bağlanan kumaş, boyalı suya ( 10 litre su, iki çorba kaşığı tuz ve bir paket toz kumaş boyası ) atılarak 15 -20 dakika kaynatılır. Sopa ile karıştırılır. Sonra kumaş soğuk suda iyice durulanır.

Katlama batik, kazıma batik vs. çeşitleri vardır.

KAĞIT HAMURU
Gazete kağıtları, nişasta kolasına yatırılır. Heykel çalışılmak isteniyorsa telden iskelet hazırlanır.

KOLA KAĞIDI
Nişasta ılık su ile halledilir. Daha sonra kaynar su ile karıştırılır. İçine guvaş, kumaş buyası katılır. Resim çalışılır.

EBRU SU KAĞIDI
Tuz, kitre veya kola ile yoğunluğu artırılmış su üzerine neft ile seyreltilmiş resim yağlı boyaları damlatılır. Sonra fırça, tüy veya çöple karıştırılarak değişik desenler yapılır. Kağıdın mat yüzü hava kabarcığı bırakılmadan su üzerine yatırılır. Bir iki dakika sonra alınır. Çeşmede yıkanır. Yoğunlaştırma tuz ile yapıldıysa yıkanmaz . Asılarak yada sererek kurutulur.

OLUKLU MUKAVVA İLE HEYKEL VE RÖLYEF YAPIMI
Oluklu mukavva ile geometrik şekillerin yardımıyla hem rölyef hem de heykel çalışmaları yapılabilir. Oluk yönlerini değişik bir şekilde kullanamaya dikkat edilmelidir.

MUKAVVA İLE RÖLYEF ÇALIŞMALARI
20 X 20 cm yada 25 X 25 cm boyutlarında üç mukavva hazırlanır. En alta konulacak mukavva oyulmaz. Diğer iki mukavva geometrik desenler çizilerek oyulur. Oyulmayan mukavva en altta olmak koşuluyla bu üç mukavva birbirine yapıştırılır. Üzeri yaldız ile boyanır. Tüm sınıfın çalışmaları duvarda yan yana sıralanarak yapıştırılır. Güzel bir dekoratif çalışma oluşturulur.

FORM ÇALIŞMALARI
* Standart kare, dikdörtgen kartonları yapıştırarak iç ve dış mekan oluşturma. Beyaz kağıdın kare, üçgen, daire gibi belli bir şeklini alıp başkalaştırma, ( yan yana, üst üste , kaydırarak yapıştırma )
• Gazete ve tuvalet kağıdı ile rölyef çalışmaları
• Kibrit ve çeşitli çubuklarla doku, başkalaşım çalışmaları
• Tutkal yada selülozik vernik ve bezle yapılan başkalaşım çalışmaları
• Sulu yada hazır alçı ile yapılan yontu çalışmaları
• Kilden modüle edilip içine alçı yada mum dökülen negatif – pozitif çalışmaları
• Çeşitli kalınlıktaki tellerle yapılan konstrüksiyon ( yapı - inşa ) çalışmaları
• Tabanı statik, üstü hareket eden tel konstrüksiyon
• Çuval, alçı, telle yapılan çalışmalar
• Kum, çimento ile yapılan çalışmalar
• Mum, çubuk, makarna ile yapılan rölyef
• Mum tabaka üzerine kızdırılmış tel, iğne vs. bastırarak rölyef başkalaşım çalışmaları



ÜNLÜ TÜRK RESSAMLARI

ŞEKER AHMET PAŞA

Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk resim sanatının temel taşlarından biri olarak değerlendiriliyor. Batıdaki deneyimleri özümseyen bir istemle, peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekân derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlılığının ürünü olarak görünür.

HALİL PAŞA

İzlenimci ışık ve renk çözümlemelerine özgün bir ayrım kazandıran Halil Paşa, bu yönde uğraş veren resim sanatçılarına örnek oluşturmakla kalmıyor, klasik anlayışa uygun yapıtları ve derin anatomi bilgisini yansıtan çizim etütleriyle çok yönlü kişiliğini ortaya koymuş oluyor.

HOCA ALİ RIZA

Hoca Ali Rıza özellikle peyzaj alanında üstün şiirsel nitelikli bir üslup varlığı gösteriyor. Büyük bir eğitici etkinliği olan sanatçı çeşitli çizim etütlerini kapsayan taş baskısı albümlerle, Türk resminin yenilenme olgusunu geniş kesimlere yaymış, giderek Efsaneleşen bir isim olmuştur.

İBRAHİM ÇALLI

İbrahim Çallı, kendi kuşağı içindeki sanatçılar arasında uçarı denebilecek bir üslup dinamizmiyle karşımıza çıkar. Resimlerine yerel bir atmosferin tadını kazandırmakta, izlenimci sınırları aşan bir duyarlılığa sahiptir.

SÜLEYMAN SEYYİD

Natürmort temasına karşı yoğun ilgisiyle bilinen Süleyman Seyyid, peyzaj ve figür alanında da üstün yeteneklerini kanıtlıyor. Süleyman Seyyid özellikle resim düzeninin içerdiği yön zıtlıklarında ifadesini bulan üslup dinamizmiyle özgün yerini kazanıyor.

HİKMET ONAT

Hikmet Onat 1914 kuşağının bazen hafif ışık titreşimlerine yönelen üslup anlayışına farklı boyutlar getirmiş geniş ve enli tuş bireşimlerinden oluşan bir tarz geliştirmiştir.

RUHİ AREL

M. Ruhi, gerçekçi temaları yorumlamakta yaşıtı olan diğer ressamlardan daha büyük bir duyarlılık göstermiş ve resimlerine yoğun bir yerel atmosfer kazandırmakta en büyük başarılardan birini ortaya koymuştur.

AVNİ LİFİJ

20.yy ilk çeyreğinde etkin olan üslup çabaları arasında, en başta sözü edilmesi gereken sanatçının Avni Lifij olduğu söylenebilir. Avni Lifij, lirizmin doruğunda sayılabilecek üstün bir renk yeteneğiyle, sağlam bir desen uğraşını bir arada yürütebilen ender sanatçılardan biridir.

TURGUT ZAİM

Türk resim sanatının cumhuriyet dönemi ile birlikte açılan yeni ve özgün atılımları içinde, köy temalarına yönelik figür üslubuyla Turgut Zaim’in oluşturmayı başardığı ulusal-yerel atmosfer, hala aşılamamış bir değer sistemi gibidir.

ALİ AVNİ ÇELEBİ

Üslup yaklaşımını, düzenin konstrüktif bir ilke çevresinde oluşmasına bağlıyan Ali Çelebi’nin bunun yanı sıra ifadeci bir anlatıma yönelik değer ölçütlerinin araştırısı içinde olduğu da görülür.

EŞREF ÜREN

Kent oluşumlarından kesitleri işleyen peyzajlarında, Eşref Üren’in düzene açık ve sınırsız bir ifade boyutu getiren duyarlılığının canlı titreşimlerine tanık olunabilir.

MAHMUT CUDA

Mahmut Cuda, kendisi de belirttiği gibi, deformasyona hiç rağbet etmeyen bir biçimlendirme ilkesini sonuna kadar denemiş ve bundan yeniliklerle rekabet edebilen bir tazelik üretmesini de bilmiştir.

NURULLAH BERK



Nurullah Berk’in kübizmen A. Lhote’tan esinlenen ve oldukça dekoratif bir yön tutturan uygulamaları içinde görülür.

B.RAHMİ EYÜBOĞLU

Bedri Rahmi Eyüboğlu gelişmesi boyunca folklorik nakışlarla kurduğu resimsel ilişkileri popüler boyutlara eriştiren bir sanatçı olarak dikkatleri üzerine toplamıştır.

FİKRET MUALLA

Fikret Mualla hemen hemen tümü Fransa’da geçen sanat yaşamı boyunca, çalışmalarını, evrensel figüratif sanata yapılmış modern bir katkı olarak gerçekleştirmiştir.

NURİ İYEM

Nuri İyem figüratif ve soyut çalışmalarının tümünde özenli bir işçiliğin giderek ustalık katına ulaştığı bir gelişme içinde görülür.

ADNAN ÇOKER

Soyutlamayı yerel mimari unsurlardan esinlenen bir düzen anlayışı içinde sunan Adnan Çoker teknik açıdan da perfeksiyona yönelmiş biri olarak görünür.

ÖMER ULUÇ

Soyutlayıcı resim fantezisini, giderek figüratif yolda açılım kazanan yeni bir boyuta oturtmakta Ömer Uluç’un özel bir yer aldığını rahatça belirtmek mümkündür.

ORHAN PEKER

Orhan Peker özgün resim üslubuna, soyutlanmaya yönelik lekeci bir anlayış çerçevesini yoğun ifade içerikleriyle kaynaştırarak geliştirme yolunu açmıştır.

CEMAL TOLLU

Cemal Tollu kübist bir Resim üslubu anlayışına yöresel anlamalar kazandırma yolunda bir sanatçı olarak görülmektedir.

NAZMİ ZİYA GÜRAN

Nazmi Ziya’nın 1914 kuşağı sanatçıları arasında ışık titreşimlerine karşı en duyarlı kişiliği oluşturduğunu görüyoruz. Nazmi Ziya’nın resimlerinde doğa parçaları ışığı emmiş yoğun renk kümeleri halinde ve şiirsel ifade yükleriyle doludur.

OSMAN HAMDİ

Osman Hamdi’nin, Fotoğraf büyültme yöntemini kullanarak Türk resminin figür çalışmasına açılmasında önemli bir katkısı olmuştur. Oryantal temaları işleyen resimleriyle Portre ve peyzaj alanına yöneldiği resimleri arasında kaynaşık bir üslup birliği yoktur.

FAHRİ KAPTAN

Fahri Kaptan adıyla bilinen sanatçı, Pirimitif adı verilen diğer foto yorumcu ressamlar gibi Saray bahçesi, Köşkler ve benzerleri kapsayan manzara resimleri oluşturmuş, teknik planda üstün başarısını kanıtlayan uğraşlar içine girmiştir.

NEŞET GÜNAL

Neşet Günal’ın resmini değerlendirmenin tek yolu, geniş figür ilgileri ortamında gerçekleşen toplumsal bir tutkuyu dile getirmektir.

SAFA BÜTE

24 Eylül 1958’de Niğde’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Niğde’de tamamladıktan sonra Adana’ya yerleşti.1989 Anadolu Üniversitesi İş-İdaresi Bölümü mezunu. Vatani görevini İzmir’in Çeşme ilçesinde tamamladıktan sonra Afşin Elbistan Termik Santralı’nda teknik tercümanlık, daha sonra da iki yıl kadar bankacılık yaptı.

ARİF TURAN

1963 yılında doğdu. 1982–86 yıllarında Hacettepe Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü’nde okudu. 1986 yılında aynı Üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim bölümü’ne girdi. 1990 yılında mezun oldu. 7 kişisel sergi açtı. Yurtiçi ve yurtdışında özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. Çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor.

HACER TEREKLİ

1948 - KARABÜK doğumlu 1990 yılında Marmara üniversitesi G.S. F Geleneksel Türk El Sanatları bölümünden (3. lükle) mezun oldu. Çorlu halk eğitim ve Safranbolu M.Y. O’da Güzel sanatlar dersinde öğretmenlik yaptı. Birçok sergiler açtı. Suluboya, Guaş, Pastel, Vitray, Kumaş, Seramik ve Yağlıboya üstünde çalışıyor.

AYDIN AYAN

1953 yılında Trabzon'da doğdu.1972–77 yılları arasında öğrenim gördüğü İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü'nde, 1979 yılında asistan olarak göreve başladı. 1986-87'de British Council'in bursuyla gittiği İngiltere’de sanatsal çalışmalar yaptı. 1988 yılında öğretim görevlisi, 1990'da doçent ve 1998 yılında da profesör oldu.

DEVRİM ERBİL

1937 Salihli'de doğdu. 1954 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. 1959 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden mezun oldu.1962 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nde asistanlık görevine başladı. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu ve Cevat Dereli Atölyeleri'nde görev aldı.

EDA BAHADINLI

1964 İstanbul’da doğdu. 1981 – 86 Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde Lisans Eğitimi. 1989 – 91 Ayni bölümde Yüksek Lisans Eğitimi. 1990 MSU Mezunları Derneği Karma Resim Sergisi 1993 Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Kişisel Sergi

CANAN DAĞLIÖZ

1951 Makedonya'da (Istip) doğdu. 1971 Buca Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünü bitirdi. 1992 Balıkesir’de Özdemir Yemenicioğlu atölyesinde çalışmalarına başladı. Yine ayni atölyede çalışmalarını sürdürmektedir.

ABİDİN ELDEROĞLU

Abidin Elderoğlu 1901’de Denizlide doğdu, 1974’te Ankara’da öldü. Resim sanatına olan ilgisi, İdadi'de okuduğu yıllarda gelişti. 1919'da bu okulu bitirince, resim öğretmenliği vekilliğine atandı. İstanbul Öğretmen Okulu'nda okudu.

FERİDE BİNİCİOĞLU

1963’te Adana’da doğdu. 1986 Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümünden mezun oldu. Çalışmalarını Yalova’daki atölyesinde sürdüren sanatçı birçok karma sergiye katılmıştır. Sanatçının eserleri yurtiçi ve yurtdışında çeşitli koleksiyonlarda yer almaktadır.

Kişisel Sergileri:

· 1988 Akbank Sanat Galerisi-İstanbul

· 1989 Pamukbank Sanat Galerisi- İstanbul

· 1996 Simurg Sanat Galerisi-İstanbul

FERRUH BAŞAĞA

1914 yılında İstanbul’da doğdu. 1936 – 40 tarihleri arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde eğitimini tamamladı. 1940’da Müstakil Ressamlar Derneği Üyeliği yaptı. 1947’de İGSA Yüksek Resim Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitede öğretim üyeliği de yapan Ferruh Başağa yurtiçi ve yurtdışında birçok kişisel sergi açtı ve karma sergiye katıldı. Halen İstanbul’daki atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.

S. SAİM TEKCAN

1940 Trabzon'da doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Lisans Diploması. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Lisans Diploması, Mimar Sinan Üniversitesi Sanatta Yeterlilik Diploması. 1968–1975 Atatürk Eğitim Fakültesinde öğretim üyeliği. 1975 Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyeliği.

MEHMET ALİ LAGA

Mehmet Ali LAGA (1885–1948), Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyesidir. Cemiyet 1921 yılından adının değiştirilerek Türk Ressamlar Cemiyeti’ne dönüştürülüşüne kadar, bu isimle yoğun bir sanat faaliyeti içinde olmuştur. Türk Resmi’nde 1914 Kuşağı olarak adlandırılan sanatçılar grubu cemiyetin etkinliklerinin ağırlık noktasını oluşturmuşlardır.

NECMİ TORAMAN

1969 Erzurum Hasankale doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da aldı ve halen yaşamımı İstanbul’da sürdürmektir. Çizimle ilk uğraşları lise yılarında yaptığı karakalem çalışmalarla oldu. 98 yazında ilk karakalem desen denemeleri yaptı, yaptığı desenleri daha sonra yağlı boya çalışmalara uyarladı, bu süreçte arayış, araştırma ve denemelere ağırlık verdi. Hiç bir eğitim ve ders almayan tamamen kendi araştırma ve denemeleriyle çalışmalarını sürdürmektedir.

CAN GÖKNİL

Can Göknil, 1945 yılında Ankara'da doğdu. 1966 yılında İstanbul, Arnavutköy Kız Koleji’nden mezun oldu. Resim çalışmalarını, bir rastlantı sonucu tanıştığı ressam-seramik sanatçısı Seniye Fenmen'in atölyesinde, lise yılları boyunca sürdürdü. Bu konuda bilgisini geliştirmek üzere Amerika'ya gitti.



ÇAĞDAŞ SANAT AKIMLARI

ROMANTİZM: ( 1810- 1850 ):Sanatta bir akım olup, bir üslup aşaması değildir. Romantizm yalnız efsanevi, antik ve dinsel ortaçağ konularının değerlendirildiği bir anlayış olup, özellikle resimde değişik tenkin değerler göstermektedir. Konuları daha çok duygusal yönden ele aldılar. Edebiyat, müzik ve şiirde de etkili olmuştur. Genellikle manzara ve toplum yaşantısını ele alan bu gurubun ressamları, doğa ve insan sevgisini belirtmeğe çalışmışlardır. Romantik bir heykel sanatı olmamıştır.Bu akımın öncü sanatçıları; Delacroix, Corot, Goya ‘dır.

NATÜRALİZM: Güzel sanatlarda ışık-gölge, oranlar, renk değerleri ve karakteri, optik görünüş içinde yansıttırma anlayışıdır. Bu anlayışta ki bir eser ,doğayı detaylarıyla içine alır. Natüralizm’de doğaya mümkün olduğunca sadık kalınır. Natüralizmi realizm ile karıştırmamak lazım. Realizm yani gerçekçi anlayış ise bir şeyin gerçek karakterini göstermek için onun gerçek unsurları örten detaylardan ayırtarak ortaya çıkarma işidir. İdealizm ise natüralizm ve realizmin aksine insanın bir ideale göre anlatım görüşüdür. Natüralizm barok ile gelişir. 19yy peyzaj resmi natüralizmi çok kullanmıştır

REALİZM( Gerçekçilik): 1839 yılında ortaya çıkan Realizm, konu ve üslup bakımından yaşamı ve doğayı olduğu gibi yansıtma, biçimleme anlayışıdır. Toplumun yaşamını gerçek boyutlarıyla ortaya sermektir.Realizm anlayışı içinde, doğadaki oranlar, plastik değerler, renk ve ışık değerleri aynen yansıtılmaya çalışılır. Öncü sanatçıları; Millet, Courbet ve Daumier ‘dir.

EMPRESYONİZM( Izlenimcilik) : Avrupa resminde ilk olarak geleneksel resimden ayrılmayı başaran ve Rönesans’tan beri izlenilen atölye resminin siyah-beyaz, ışık-gölge ve bilimsel perspektif kurallarının çözülmesine başlangıç olan sanat eğitimi. Bu akım 1877’ de Paris’te doğmuştur. Empresyonizm, doğadan alınan izlenimleri güneşin yedi rengi ile boyama anlayışına dayanır. Çizgi ve resim inşası ortadan kalkmış ve renklerle izlenimler, karalama fırça notları olarak tuvale aktarılmaya başlanmıştır. Böylece resimde satıhlaşma doğmuş ve çizgi perspektifi de tarihe karışmıştı. Bu akım bundan sonraki bir çok akım için hareket kaynağı olmuştur. Bu akımın bazı özellikleri daha önceki çağlarda Velezquez, Goya, Turner, Delacroix ‘de görülmekteydi. Ancak bu ressamlar doğadan aldıkları izlenimleri güneş renklerini kullanmadan resmetmişlerdi. Bu akımın kurucuları atölye çalışmalarından çok açık havada çalışmaya önem vermişlerdir. Çünkü aradıkları canlı ve temiz renkleri açık havada bulmuşlar, koyu ve karanlık renklere resimlerinde yer vermemişlerdir. Renk karışımları ile eşyanın hacim etkisi sağlamaya çalışılmıştır. Bu akımın öncü sanatçıları; Manet, Monet, Sisley, Renoir, Degas, Pisarro ve Cezanne’dir.

PUVANTİLİZM( Noktacılık): Neo-Empresyonizm(Yeni izlenimcilik) diye de sanat tarihine geçmiş olan bu akım Empresyonist görüşlerin etkisinde kalmış ve bir bakıma da onun devamı sayılır. Puvantilistler bilimsel metotlarla renk karışımını uygulamışlardır. Amaç göz yolu ile renk karışımını sağlamaktır. Bu akımın sanatçıları renkleri paletlerinde karıştırmayıp direk tuval üzerinde noktalar halinde koyarak çalışıyorlardı. Öncü sanatçıları; Seurat ve Signac’tır.

POST EMPERSYONİZM( Art izlenimcilik): Empresyonizm akımının etkisinde kalan fakat onun sınırlı kurallarına bağlanmayan sanatçıların yoludur. Empresyonizmin ışık renkleri ile atmosfer oyunlarına önem vermeyerek, eşyayı sağlam bir inşa içinde göstermek isteyen ve güneş renkleri ile yetinmeyerek bütün renkleri paletlerine alan ve doğayı yeniden biçimleyen ressamlardır. Sanatçının kendi mizacını da resmin konusu içine alan bir akımdır. Öncü sanatçıları; Cezanne, Van gogh, Gauguin, Lautrec ve Munch’tur.

FOVİZM(Yırtıcılık): Bu akımın öncüleri; Matisse, Dufy, Vilaminck, Derain’dir. Resimlerinde renkler bir birlerine hemen hemen hiç karışmamış, biçimlerde de derinlik yoktur. Bir tabloya bakarken onun neyi göstermek istediğini unutmak gerek diye düşünüyorlardı.

EKSPERSYONİZM(Anlatımcılık): Ekspersyonizm bir hayat anlayışı, bir dünya görüşüdür. Fakat bu görüşte önemli olan ruh durumudur. Doğa ikinci planda kalır.Bu akımın sanatçıları kendilerini boğan,ezen ızdırapları sanatlarına sokmuşlar, haksızlıklara karşı olan isyanlarını renk ve biçim görüşüyle anlatmaya çalışmışlardır. Yapıtlarında kadın vücutlarını çekinmeden çirkinleştiriyorlar, insan yüzlerini korkunç ve iğrenç görünümde çiziyorlardı.Çizgileri kaprisli, renkler ise fovistlerin ki kadar cesaretliydi. Sanatçıları; Van Gogh, Munch, Kırchner, Nolde, Rouault, Modigliani.

FÜTÜRİZM(Dinamizm-hareket): 1909’da İtalya’da önce şiir de sonra resimde ortaya çıkan görüş. Geçmiş ve geleneksel görüşleri reddeden bir akımdır. Fütürizm de yapılmak istenen şey; evrendeki hareketin bir anını resmetmek değil, hareketin kendini duyurmaktır. Bu akıma göre her şey hareket halindedir ve değişmektedir. Hareket halindeki varlıkların gözde bıraktıkları etki algılanıncaya kadar hareket yeniden değişir. Bu nedenle koşan bir at dört değil yirmi dört ayaklıdır ve ayaklarının hareketi de üçgen biçimindedir. Fütürizm, aynı anda çeşitli yaşantıları değerlendirmek için saydam kübist eşya analizini kabul etmiştir, hareket çıkış noktası olmuştur. Sanatçıları Boccioni, Balla, Severeni’dir.

KÜBİZM : Picasso ve Braque’nın çalışmalarının etkisinde adlandırılan bir sanattır. Kübizm, doğa görünüşlerini geometrik bir parçalamaya tabi tutup, tablo yüzeyini doğa unsurlarından kurtararak yeniden inşa etme amacını güder. Figürün tümünü basitleştiren geometrik inşa, sentetik kübizm, bir figürün her taraftan görünüşünü dikkate alarak yapılan parçalamaya ise analitik kübizm denir. Bu hareketin çıkış noktası Cezanne’nin her cismi bir koni, silindir, prizma gibi üç boyutu olan geometrik oylum üzerine oturtmak amacından doğmuştur. Bu akımın sanatçıları, empresyonizmdeki renk oyunları yerine varlıkların geometrik biçimlerini ön plana alıyorlardı. Öncü sanatçıları; Brague, Griss, Leger ve kurucusu olan Picasso ‘dur.

ORFİZM: Kübizmin bir kolu olan, renge ve renk uyumuna önem veren sanat anlayışıdır. Delaunay’ın resimlerinde , Picasso ve Brague kübizminin aşıldığı, şiirli ve müzikli bir anlatıma varıldığı açıklanmıştır. Bu sanatçı ve akımın özelliği; İzlenimcilerin saf renklerine bağlı olup, Seurat’ın yaratıcılığını da beğenirdi. O, saf anlatımın, simültane kontrastlar üzerine kurulması gerektiğine ve bunun, renklerin dinamizmini ve varlığını anlatmak için biricik olanak olduğuna inanıyordu.

DADAİZM: Birinci dünya savaşı sonucu olarak Fransızca da ki “tahta at” kelimesinden alınmış bir sanat akımıdır “1916” . Bu akımın amacı sanat değildi. O, Avrupa uygarlığının beylik değerlerini ve savaşa karşı alınmış bir cephe ve protesto idi. Dadacılar, kağıt, tahta v.b malzemeleri yapıştırarak kolaj türü çalışılmalar yapıyorlardı. Bu akımın en ilginç yanı; sanata karşı bir sanat akımı olmasıdır. Dadaistlerin tek amacı saldırmak, kızdırmak, olmayacak şeyler yapıp insanlık adına yapılan soytarılıkları parça parça etmekti. Bu hareket daha sonraki sürrealist akıma zemin olmuştur. Sanatçıları; Duchamp, Picabia, Arsenberg’ dir.

SÜRREALİZM ( Gerçeküstücülük) : Sürrealist ressamlar, doğanın mantıki görünüşünü değil, insanın bilinçaltında ve rüyalarındaki dünyasını göstermek istemiştir. 1924 te Andre Breton tarafından ortaya atılmıştır. Edebiyat ve resim alanında eser vermiştir. Öncü sanatçıları; Chirico, Salvador Dali, Chagall, Klee, Miro dur.

SEMBOLİZM (Simgecilik) : Fransa ‘da 1880 yıllarında önce edebiyatta, sonra resim de ortaya çıkmıştır. Realizme ve Empresyonizme karşı çıkan ve düşünceyi sembollerle ifade etmeyi deneyen bir sanat görüşüdür. Dini ve mistik öğelere ağırlıklı olarak yer verildi. Öncü sanatçıları ; Gustave Moreau, Chavannes, Redon ve Belçikalı Ensor’ dur.

SOYUT SANAT ( abstrakte,mücerret): Doğa görüntülerine bağlı olmayan bu sanat akımı, 20. yy’ın resim ve heykel anlayışında yeni bir dünya görüşüdür. Soyut sanat, eşya, doğa ve canlıların görünüşlerinden faydalanmayı reddedip, resimde renk, çizgi ve düzlemleri düzenleyerek bunlarla heyecan verici kompozisyonlara ulaşmayı amaçlar. Soyut sanatı ilk ortaya atan 1910 yılında ilk eserini veren Kandinsky olmuştur. Soyut sanat ile nonfigüratif sanatı birbirinden ayrı tutmak sorun olmuştur. Bu sanatın başlangıcı doğadandır, sonu ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Oysa nonfigüratifte, başlangıçtan itibaren, doğaya bağlı olmadan bir çalışma söz konusudur. Öncü sanatçıları; Kandinsky ve Mondrian’ dır.

POP-ART : Popüler sanatın kısaltılmış adıdır. Pop-art ismi 1954’te İngiliz sanat eleştirmeni Lawrence Alloway tarafından kullanıldı. 1960’lardan bu yana İngiltere ve Amerika’da ayrı ayrı doğup gelişmiş bir sanat akımıdır. Özellikle Amerika’da günümüzün en yaygın anlayışıdır. Pop-art, Dadacıların kolajlarından tutunda kendinden önceki öncü akımları adeta yeniden fakat daha kuvvetle canlandırmakta ve sürdürmektedir. Bu akım sanatçıları, endüstri ürünü artıklarından gazete parçalarına, insan ile diğer canlı ve eşyalardan alınmış mulajlardan, hazır doğa nesnelerine kadar ne bulunursa kullanılmış ve bir sanat yapıtı olarak sunmuşlardır. Pop-art gerçek ile görüntünün farkını çarpıcı bir biçimde ortaya koyar ve makineleşmiş hazırcı insanı eleştirir. Pop-art teknikleri içinde şablonlar, boya tabancası, baskı resimler, ipek baskının tuval resminde kullanılması vardır. Amerikalı Pop-art sanatçıları; Lichtenstein, Warhol gibi ...İngiliz Pop-art’çılar; Paolozzi, Hamilton, Peter Blake, Allan Jhones, vb.

OP-ART: Lekecilik ve hareket resmine karşı 1960’tan itibaren optik sanat anlamına gelen Op-art gelişti. Bu anlayışta, sanat yapıtını kurallarla bilimsel olarak düzenleme önem kazandı.Rastlantıya dayanan içgüdüsel otomatik yazı resmi( içgüdüsel-nonfigüratif), bu anlayışın tam karşıtı olmaktadır. Op-art resimde üçüncü boyut etkisini verme eğiliminin soyut sanatta ortaya çıkan şeklidir. Bunun için geometrik biçimler ritmik biçimde düzenlenmiş ve bu biçimler üzerinde renkle modle yapılmıştır. Op-art, yeni konstrüktivist, geometrik biçimleme yöntemleriyle akrabadır ve onların olanaklarından geniş olarak yararlanmıştır. Josef Albers ile Vasarely’nin temsil ettiği Op-art, optik aldatmalara dayanan çalışmalara sahiptir. Ve resim sanatına, aldatıcı bilimsel perspektif resmine itibar etmeyen yeni bir konstrüktivizm ve doğasal olmayan yeni bir optik görüntü getirmiştir.

SÜPREMATİZM: Soyut geometriciliği benimseyen bir resim anlayışıdır. Bu terimi Maleviç kendi geometrik soyutlaması için kullanmıştır. Maleviç 1913’te sanatı objeye bağlı görüşten kurtarmaya çalışmıştır,bunu da kübizmin ışığında yapmıştır. Maleviç soyut resimde bulunan bütün ekspresyonist ve hikayeci öğelerin ortadan kaldırılmasını ve mutlak saf biçimlerin, basit uyumların kurulmasında kullanılmasını önermektedir. Süprematistler açı, çember, dikdörtgen ve haç biçimlerini kullanmışlardır.




RENKLERİN DİLİ

Neden ülke bayraklarının çoğunda kırmızı renk vardır? Niçin bebek kıyafetlerinde kızlar için pembe, erkekler için mavi uygundur? Hepimiz geçmiş deneyimlerimizden, kültürümüzden ve moda kavramından etkilenerek renklere anlamlar yükleriz.

Bir zamanlar renkler, sadece sevildikleri için seçilirlerdi, ama artık renklerin psikolojik etkileri üzerine yapılan araştırmalar bize renklerin tercih edilme nedenlerinin değiştiğini gösteriyor.


KIRMIZI
Kırmızı kesinlikle iştah açmasıyla bilinen bir renktir. Kırmızı her ortama hayat ve enerji verir. Hormonsal artışı sağlayan, cinsel aktiviteyi artıran ve yaraların iyileşmesini kolaylaştıran kırmızı, düşünceyi de etkiler.
Ana renklerden biri olan ve birçok insanın ilk tercihlerinden biri olan kırmızı en dominant ve dinamik renk olarak tanımlanabilir. Çarpıcı ve heyecan verici doğasıyla kırmızı renk, dikkat çekicidir. Harekete geçiren etkisiyle, bakan kişinin ilgisini toplar ve yoğunlaştırır. Kırmızı renk skalasında yer alan gül, kestane ve bordo renkler güzel ve ifade edicidir. Buna ek olarak evrensel olarak çekici ve duygusal renkler olarak bilinir. Bordo ve gül kırmızısı tonları, özellikle çocukları eğlenceye çağırır ve sevgi duygusunu uyandırır.
Kırmızının dekorasyondaki etkileri, her ortama hayat ve enerji verir. Güçlü ve yoğun ışık olduğu zaman kırmızı bir mekânda daha fazla vurgulanır. Renkten en fazla söz edilen anlar ışık yoğunluklarının olduğu anlardır, diğer yandan az ışıklı ortamlarda kırmızı şiddetini kaybeder. Daha dingin ortamlarda saf kırmızı çok nadir kullanılır çünkü onun göze batan ve çok güçlü etkisi mekânı yorabilir. Diğer yandan daha iddialı ve hareketli yerlerde kırmızı, sıcaklık ve enerji kaynağıdır. Örneğin oturma odasında vurgulanan renk olarak kullanıldığında aile bireylerine canlılık verir ve yaratıcı etkinliklerde bulunmaları için harekete geçirir.


TURUNCU
Turuncu kırmızıyla benzer özelliklere sahip bir renk. Saf halinin yanı sıra açık tonlarıyla ve gölgeli tonlarıyla da sevilir. Ayrıca olgunluğu ve durağanlığıyla kırmızıdan daha az iddialıdır ve daha çok tercih edilir.
Turuncunun dekorasyondaki etkileri: İştah açıcı özelliğe sahip olduğu için özellikle yemek odalarında ve servis takımlarında kullanılan turuncu başkalarına karşı nezaketi ve saygıyı vurguladığı gibi sosyal etkileşimleri de arttırır. Dolayısıyla ortak kullanım alanları (salon, TV odası, mutfak)turuncu renk için en uygun ortamlardır. Turuncu, insanların algısını en çok ve en kolay etkileyen renklerden biri olarak bulunduğu grubu sayıca çok gösterir.
Eğer bir arada durduğunda olduğundan çok daha fazla sayıda ve sık görülmesini istediğiniz dekorasyon öğeleri varsa kesinlikle onları turuncu seçmelisiniz.
Turuncu rengin simgeleri: Turuncu, güç ve dayanıklılığın rengidir. Ayrıca sıcaklığı, ateşi ve telaşı simgeler. Neşenin ve bilgeliğin de sembolü olan turuncunun, insanlardaki sosyalleşme duygularını faaliyete geçirdiğini ifade eden uzmanlar, bu rengin aşırı kullanımının sinir sistemini olumsuz yönde etkilediğini vurguluyorlar. Uzmanlar, bu sebeple turuncuyu, yeşil ve mavinin tonlarıyla birlikte kullanmak gerektiğine dikkat çekiyorlar.


PEMBE
Pembe, sabah güneşinin rengi, dişi duyguların ifadesidir. Yaşam dolu, mükemmel ve enerji veren bir renktir. Sağlıklı olmanın ve daima genç kalmanın ifadesi olarak da tanımlanabilir. Pembe enerjisini kırmızıdan alır. Kırmızıya göre daha yumuşaktır. İlkbaharın rengi olarak da tanımlayabileceğimiz pembenin bu saf yönü aynı zamanda kusursuz bir dünyanın ve hayaller peşinde koşulan bir yaşamın da habercisidir. Pembe çekicidir, hünerlidir ve fantezi doludur. Dişi yönü gizleyemeyecek kadar aydınlıktır.

Pembenin dekorasyondaki etkileri; Hayallerin rengi pembe, ortama kazandırdığı enerjinin yanı sıra hassas etkileriyle çalışma alanlarında pek tercih edilmez. Daha olumlu bir yaşamı düşlemenin rengi olarak, özellikle dekorasyonda kız çocuklarının odalarında kullanılır.


KAHVERENGİ
Kahverengi toprağın, yani doğumun ve bereketin rengidir. Kahverengi hareketleri hızlandırır. Bu rengi seven insanlar fiziksel olarak çok duyarlıdırlar, tenleri çok hassastır ve sinirleri mükemmeldir.

Kahverenginin dekorasyondaki etkileri; insan hareketini hızlandırdığı için özellikle fastfood restoranları, iç mekanlarında kahverengini kullanırlar. Sosyal dengeyi ve toplum içinde rahatlığı sağlayan renkler olarak ev dekorasyonunda da sıkça kullanılan kahverengi ve bej, özellikle zemine hâkim olmalarıyla, güvenlik duygusunu ve toprağın yarattığı rahatlık hissini verirler. Sıcak nötr nitelikleri, güvenlik ve bağlılık duygusu yaratır. Diğer yandan yemek ve oturma odalarında şeftali rengiyle birlikte kullanıldıklarında, hem samimi hem de çocukların öteki kişilerle etkileşimi için sıcak bir ortam yaratır.


SİYAH
Birçok insandan siyahın her zaman çok asil ve mağrur olduğuna dair fikirlerini duyarız. Genel kanı da bu yöndedir ve çoğu zaman doğrudur. Çünkü renk biliminde siyah gücü ve tutkuyu temsil eder. Aynı zamanda hırsın da bir ifadesidir. Bu nedenle tüm makam arabaları veya güç simgesi olan araçlar siyahtır. Güçlü ve hırslı birçok duygunun da temsilcisi siyahtır. Fonda kullanıldığında karamsarlığı ifade eder. Aynı zamanda matemi de simgelediğinden karamsarlığın yanı sıra üzüntü çağrıştırır.
Ancak ışığı yok ettiği için dikkati dağıtacak unsurların algıyı dağıtmasını en aza indiren ve dolayısıyla konsantrasyon sağlamakta kolaylığıyla da bilinen bir renktir. Bazı ünlü düşünürlerin veya sanatçıların, ışıksız, karanlık bir odaya girerek konsantre oldukları söylenir.


MAVİ
Mavinin her zaman huzur ve dinginlik verdiği söylenir. Doğrudur da... Çünkü kanın akışını yavaşlatır. Bu nedenle de oldukça sakinleştirir. Çocuk odalarında turuncu veya sarı gibi uyarıcı renkler yerine mavi kullanıldığında çocukların yaramazlıklarının azaldığı ve daha sakinleştikleri gözlenmiştir. Ayrıca kırmızının aksine mavi yeme içgüdüsünü de engelleyen bir renk olduğundan yemek firmaları maviyi pek tercih etmezler. Hatta eğer diyetteyseniz mavi tabaklarda yemeniz de batıda diyetisyenler tarafından en çok önerilen yollardan birisidir. Bu nedenle yemek odanızı maviye boyamanız pek tavsiye edilmez. Tabi eğer zayıflamak istemiyorsanız. Amacınıza bağlı olarak maviyi tercih de edebilirsiniz elbette. Ayrıca mavinin çok önemli bir diğer özelliği de uzaktan çok net fark edilebilmesidir. Bu nedenle eğer ofisinizde herkesin uzaktan bile olsa hemen fark etmesini istediğiniz bölümler varsa mutlaka mavi kullanmalısınız. Yakından kırmızı çok daha dikkat çekicidir evet, ancak uzaktan o kadar da fark edilmez ancak mavi kendini hemen gösterecektir.

LACİVERT
Lacivert sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırır. Tüm dünyada üst düzey toplantılarda veya uluslararası toplantılarda hemen hemen bütün devlet başkanlarının lacivert giymesi de bu nedenledir. O kadar uzağa gitmeye bile gerek yok aslında. Üst düzey yöneticilerin neredeyse hepsi, hatta iş görüşmelerine gelen adaylar sırf bu nedenle çoğu zaman lacivert kullanırlar. Ayrıca yeşil ve mavi sağlamlığı da simgelerler. Bu nedenle ofislerinizde veya çalışanlarınızın kıyafetlerinde lacivert bulunmasına özen göstermenizi tavsiye ederiz.

GRİ
Gri dediğinizde veya gri bir yere girdiğinizde neler hissettiğiniz düşünün. Gri kesinlikle diplomatik ve ağır bir renktir. Hareketleri yavaşlatır, enerjiyi düşürür, kesinlikle ağırlığı ve ciddiyeti temsil eder. Ayrıca yaratıcılığı da öldürdüğü bilinen gerçekler arasındadır. Bu nedenle yaratıcılığın çok da gerekli olmadığı resmi dairelerde her yer griye boyalıdır ve çoğu ofis malzemesi de gridir. Eğer yaratıcılık gerektirmeyen ve insanların çok da düşünmeden iş yapmalarını istiyorsanız gri uygun bir renktir. Ayrıca diplomatik görüntüyü de en net veren renk olduğunu söyleyebiliriz. Ancak eğer bunun tam tersi bir etki istiyorsanız ofisinizde griden kesinlikle kaçının. Bir de eğer insanların çok yavaş ve ağır hareket etmelerimi istediğiniz bir bölge varsa orada da gri kullanmanız istediğiniz etkiyi sağlayacaktır.

SARI
Sarı renk tamamen geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. Trafik lambalarını düşünün. Sarı renk bir süre sonra bitecek olan bir süreci gösterir. Ayrıca dünyanın tüm ülkelerindeki taksiler sarı renktedir. Yolda çok rahat görülebilsin, diğer otomobillerden kolayca ayırt edilebilsin ve geçici oldukları da vurgulansın diye.
Ayrıca yol çizgilerinin de artık beyaz değil sarı olmasındaki sebep de sarının dikkat çekici bir renk olmasından kaynaklanır. Çünkü tahminlerin aksine sarı beyazdan daha göz alıcı bir renktir.
Ofiste kullanılacak renk tercihlerine geri dönecek olursak, eğer bir yerde insanların hızlı geçişlerini ve çok kalmamalarını sağlamak ve tempoyu artırmak istiyorsanız kesinlikle renginiz sarı olmalı. Tabi eğer çocuk odasını sarıya boyarsanız, bu durumda küçük afacanın adrenalin ve yaramazlık düzeyindeki artışa da çok şaşırmamanızı söyleyebiliriz.

BEYAZ
Beyaz saflığın, yeni başlangıçların ve barışın rengidir. Bozulmamış, değerini kaybetmemiş ve kutsal sayılan kavramlar beyaz renkle temsil edilir. Işığı yansıtan ve ortama ferahlı kazandıran beyaz, parlak ve enerji vericidir. Bunun yanı sıra asaleti, zarafeti ve soğukkanlılığı da ifade ettiği için, tıpkı saf ve mutluluk verici olduğu gibi soğuk ortamlar yaratmak istenildiğinde de kullanılır.

Beyazın dekorasyondaki etkileri; Beyaz özellikle hastaneler ve ilaç firmaları gibi sağlık ve hijyeni vurgulamak isteyen mekânlar için tercih edilen ilk renktir. Bunun yanı sıra istikrarı v devamlılığı da temsil ettiği için beyaz rengin kullanıldığı ofisler daha güven verir. Gözleri dinlendiren ve mekânı gerçek boyutlarından daha büyük gösteren beyaz, neredeyse tüm mimarlar tarafından tavsiye edilen bir renktir. Işık, seçilen beyazın tonunu etkiler. Kuzeye bakan bir odada kreme yakın, güneşli bir odada ise, griye yakın beyaz kullanabilirsiniz. Beyaz dengeleyici ve net kişiliğiyle birçok mekânın kurtarıcısı ve gözdesidir.


YEŞİL
Dinlendirici bir renk olan yeşilin yorgun insanlar üzerinde yatıştırıcı, sakinleştirici bir etkisi vardır. Özellikle mavi ile karıştırılmış yeşil, pasif, sinirli ve tansiyonlu anları azaltır.
Yeşil rengin dekorasyondaki etkileri; Yeşil gözleri dinlendiren ve heyecan duygusunu azaltan bir renk olduğu için mekânlarda huzur verir. Açık tonları daha duygusal atmosferler için tercih edilir. Sonsuz bir tinsellik ve barışıklık duygusu da yarattığı için evlerde bol miktarda yeşil bitkiler bulundurulması tavsiye edilir. İlkbahar mevsimini çağrıştıran özelliği ile uygulandığı her mekâna temiz hava ve canlılık katar. Diğer yandan ofislerde kullanılan yeşil renk, güven verici bir izlenim bırakır.

 
  Bugün 116 ziyaretçi (156 klik) kişi burdaydı!  
 

Sitetistik
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol